6 Haziran 2023 Salı

Ψkedelik karmaşa

birin parçalanmış toplamından
beliren sinerji farklıydı
özünden örgütlü yığında
fraktallar görse inanmasındı
ne bilmediğini bilmediğinden
 

 

13 Haziran 2022 Pazartesi

Dengeli karmaşa

Heisenberg'e göre kesinliğin evrensel sınırı Planck ölçeği kadardır. Peki bu küçük kesinsizlik determinizme engel midir? Kesinsizlik ve determinizm konusunu görelilik ve kaos teorileriyle birlikte ele aldığım bu yazıda gelin kuantum dünyasında gezinmeye atomik saatlerle devam edelim.
 
Bir atomik saatte saniye kadranının tiklemesini duysaydık, radyoaktif bozunmanın eşit olmayan aralıkları ile tikleyen adeta bir Geiger sayacından gelen rasgele tıkırtılara benzerdi. Birkaç saatliğine saniye vuruşunu sayacak olsaydık, bir saat içinde tam olarak ortalama 3600 kere tiklerken ölçüm sırasında bazı dakikalarda 59 bazılarında ise 61 kere tikleyebilirdi.

Radyoaktif bozunmaya aşina olmayanlar için bunu daha günlük hayattan bir analoji ile açıklamaya çalışayım. Düşünce deneyimde sürekli yağmur yağan ve yağış şiddetinin hep sabit kaldığı bir gezegen hayal ediyorum. Bu gezegende dakikada metrekare başına ortalama tam 6000 ml su düştüğünü varsayıyorum. Yani metrekare başına 1 salisede 1 ml, dolayısıyla 1 saniyede 100 ml yağış düşüyor. Böylece bir metrekare tabanlı bir kovaya dakikada 6 litre su dolacaktır. Bu sayede bu gezegenin saatleri yağış miktarını ölçerek çalışabilir. Ancak bu gezegende bile saniyeler arasındaki aralıklar eşit olmayabilir. Yani bazı saniyelerde 101 ml, bazılarında ise 99 ml yağış olabilir. Bu gezegenin bazı saniyelerinde ortalamadan hızlı veya yavaş akabilen yağmur damlası mıdır yoksa yağmur damlasının yerel zamanı mıdır? Bir başka deyişle yağmur yavaş/hızlı aktığı için mi yerel zaman yavaşlamış/hızlanmış görünür yoksa yerel zaman yavaş/hızlı akınca mı yağmur yavaşlamış/hızlanmış görünür?
Şimdi aynı soruları atomik saatin ölçümüne kaynaklık eden radyoaktif parçacıklar ve bozunmaya uğradıkları zaman için sorabiliriz. Konuyu Einstein'ın görelilik teorileri perspektifiyle ele alırsak, ışık hızıyla hareket eden bu parçacıklar için yavaş/hızlı akmıştır yerine bulundukları yerel uzayzaman uzamıştır/kısalmıştır diyebiliriz.

Zamanı ölçmemizi sağlayan radyoaktif bozunmanın mikro zaman ölçeğindeki periyodik heterojenite yüzünden kesinliğimiz düşükmüş gibi görünse de, makro zaman ölçeğindeki ortalama periyodikliği çok yüksek bir kesinlikle gözleyebiliyor ve öngörebiliyoruz.
 Pekala bu kesinliğin evrensel bir sınırı var mıdır? Heisenberg'e göre bu sınır Planck ölçeği kadardır. Öyleyse bu küçük kesinsizlik determinizme engel midir? Yanıt aramaya geçmeden önce atomik saatlerin kesinliği ve Planck ölçeğinden bahsettiğim "Atomik mutlaklık" yazımı bu konuya giriş niteliğinde değerlendirebilirsiniz.
 
Radyoaktif bozunmadaki mikroperiyodik eşdağılımsızlık, bozunmanın tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini öngöremiyor olmamız nedeniyle sanki bize rasgele zaman aralıklarında bozunma gerçekleşiyormuş gibi zannettirir. Oysaki radyoaktif bozunmanın rasgele zaman aralıklarında gerçekleştiğini varsaymak yerine, periyodik karmaşıklıkla gerçekleştiğini düşünürsek bu karmaşadaki nedenselliği sorgulamaya devam edebiliriz. Radyoaktif bozunma, iki parçacığın basit etkileşimi değil, çoklu parçacıktan oluşan bir sistemin karmaşık davranışı olarak nitelendirilebilir.
 
Karmaşanın diğer bir deyişle kaosun deterministik temelleri 19. yüzyıl sonlarında Üç Cisim Problemi ile atıldı. İki gökcisminin hareketi Newtoncu yaklaşımla öngörülebilirken, üç ve daha çok cismin birbirlerine yaptığı etkilerle karmaşıklaşan sistemler hakkında öngörülerde bulunmak mümkün görünmüyordu. Bunun nasıl mümkün olabileceğine dair ilk önemli fikir, Fransız matematikçi, teorik fizikçi, mühendis ve bilim felsefecisi Henri Poincaré'den geldi. Çözüme giden yolun bazı etkileri ihmal eden analitik yaklaşımlar kullanmaktan ve dahası sayısal iterasyonlarla kesinliği en yüksek istatistiksel çözüme ulaşmaya çalışmaktan geçtiği anlaşıldı. Aradan geçen yüzyıl ardından bilgisayarlardaki hesaplama gücünün artışı, giderek kısalan sürelerde çözüm veren simülasyonlarla, daha karmaşık sistemler için daha yüksek doğrulukta öngörüler yapabilmemizi sağlıyor.

Karmaşıklık tayfının farklı bölgelerini temsil eden düzen ve kaos için determinizm geçerliliğini korumaktadır. Kuş sürülerinin birlikte uçarken, balık sürülerinin birlikte yüzerken ve insan sürülerinin borsada alım satım yaparken oluşturdukları desenler de, bir kelebek kanadındaki desen de rasgele değil karmaşık ve deterministtir. Doğada karşılaştığımız ve bize rasgeleymiş gibi görünen çoğu karmaşık örüntü de benzer özelliktedir. Bu karmaşıklığın en güzel matematiksel ifadelerini Lojistik harita ve Mandelbrot kümesi grafiklerinde görebilirsiniz.
 
Elbette karmaşa denince Kelebek Etkisi ve Lorenz Çekerlerinden bahsetmemek olmaz. Başlangıç koşullarına hassas olan karmaşık sistemlerde, sebebi oluşturan koşullardaki küçük farkların sonuçlarda büyük farklara neden olabileceği Kelebek Etkisi olarak popülerlik kazanmış bir fenomen. Bununla beraber, bu sistemlerde Lorenz Çekerleri gibi belli sonuçlar etrafında yoğunlaşan olasılıkların varlığı, sonuçlardaki olası farkların büyümesini belli bir desende kısıtlayıcı ve dengeliyici bir unsur gibi kaos içinde düzen sağlayıcı olarak öne çıkıyor. Bir yandan olası nedensellikler farklı sonuçlara doğru dallanırken, öbür yandan bazı dallar da aynı sonuçları doğurmak üzere birleşiyor. Nedensel bir değişmezlikle başlangıçtaki küçük kesinsizlikler sebebiyle alınan farklı yollar aynı sonuca çıkabiliyor. Atomik saatimizde her seferinde farklı uzayzaman yollarını tercih ederek bozunan radyoaktif parçacıklar da sonuçta belirli bir süre içinde beklenen sayıda bozunmayı gerçekleştiriyor.

26 Kasım 2019 Salı

Kuantum reoloji ve kozmogoni

Hareketsiz ve dolayısıyla zamansız bir halin neden mümkün olmadığını termodinamik önermelerle Hareket-zaman sürekliliği yazımda açıklamaya çalıştım. Bu yazımda ise, akış bilimi ve kuantum fiziği ışığında maddenin önce 5. sonra 6. haline, oradan da  zamanın başlangıcına ve evrenin doğumuna doğru, Işık hızında duran zaman ile başlayan düşünce deneyime devam ediyorum.

Katı haldeki maddeyi hareketsiz gibi görsek de, dış etkilere bağlı olarak yapıda sürekli bir akış gerçekleşmektedir. Maddenin katı veya sıvı karakterinin birbirine oranı, çevresel koşullara bağlı olarak değişkenlik yani viskoelastiklik gösterir. Maddenin elastik-katı karakteri ile viskoz-sıvı karakterinin oranını etkileyen en önemli çevresel parametrelerden biri sıcaklıktır. Oda sıcaklığında katı benzeri özellikteki pencere camı bile uzun zaman ölçeğinde akarak aşağı doğru kalınlaşmaya neden olur. 1500 C sıcaklıktaki cam ise oda sıcaklığındaki bal gibi akar. Peki -273.15 C (0 K) yani mutlak sıfıra yaklaştığımızda viskoelastisiteye ne olur?

Mutlak sıfıra yaklaştığımızda, maddenin reolojik (akışbilimsel) özelliklerinde sıradışı bir değişim yaşanır. Süperakışkanlık dediğimiz durum ortaya çıkar ve viskozite sıfıra dayanır. Enerji yitiminin de sıfıra dayandığı maddenin bu 5. halinde, akışa direnç göstermeyen süperiletkenlik oluşur.

Mutlak sıfıra yaklaşırken, kuantum fiziğinin ilkesel sınırı Heisenberg kesinsizliği tekrardan karşımıza çıkar. Mutlak sıfıra doğru kuantum parçacıkların hareketini durdurmaya ve bulundukları yeri kesinleştirmeye çalıştıkça momentumlarındaki kesinsizlik artacaktır. Kuantum parçacıklarımız mutlak sıfıra yaklaştıkça, ayrık bireyselliklerini kaybederken, daha ziyade dalgacıklar olarak, gitgide artan dalga boyları ile birbirlerine dolanır ve sonunda üstüste binerek tek bir büyük dalgayı, Bose-Einstein yoğuşmasını oluşturur. Çok düzenli bir kristal örgü yapısından öte tek bir büyük atom gibi davranma hali.

1925'te ortaya atılan Bose-Einstein yoğuşma teorisi, 70 yıllık teknolojik evrimin ardından, 1995'te Rubidyum atomları laboratuvar koşullarında 170 nanoKelvin dereceye soğutulduğunda deneysel olarak doğrulandı ve 2001 Nobel Fizik ödülüne konu oldu.

Gelelim yüksek sıcaklığın kuantum ilkesel sınırı olan Planck sıcaklığına. Bir cismin yaydığı radyasyonun dalgaboyu, minimum kuantum boyutu olan Planck uzunluğu kadar olsaydı, sıcaklığı 142 nonilyon (1030) Kelvin olurdu. Bu sıcaklıkta maddenin nasıl bir hal alacağı, kuantum kütleçekim teorisi olmaksızın çözümsüz kalmışken; kozmogonik (evrendoğumsal) düşünce deneyimde, Planck sıcaklığına yaklaşan kuantum parçacıkların, süperviskoz özellikte, akışa tamamen engel olan, süperyalıtkan bir sonsuz potansiyel kuyusu oluşturduğunu tasarladım. Birbirlerinin akışına engel olan partiküllerin hareket enerjilerinin tamamıyla ısı enerjisine dönüştüğü, maksimum enerji yitimine ulaşılan hareketsiz bir 6. hal. Zamanı durduran ışık hızı sınırında, karanlık ateşten bir kuyu içinde, evrenimizin doğmadan önceki hali.

18 Kasım 2019 Pazartesi

Atomik mutlaklık

En küçük ölçü birimi olarak Planck sabiti, prensipte ulaşabileceğimiz en yüksek kesinliği bize gösteriyor. Bu durum ölçüm aletlerimizin bize sunabileceği pratik kesinlikten öte, kozmosun koyduğu teorik sınıra işaret ediyor.

Ulaşılabilecek en yüksek kesinliğin ilkesel tanımını Heisenberg sunarken, en yüksek doğruluğun ilkesel tanımını Einstein sunuyor. Özel görelilik ilkesine göre, referans sisteminden bağımsız olarak ışık hızı mutlak doğrulukta bir değere sahip. Altın oran olarak bilinen fi sayısı, doğal logaritma tabanı olarak Euler (e) sayısı ve meşhur pi sayısı da mutlak doğruluğun daha eski nicel örneklerinden sayılır.

Ölçüm aletlerimiz ile şu ana kadar ulaşabildiğimiz en yüksek kesinlik sınırlarından belki de en önemlisini, zamanı en doğru ölçmeyi amaçlayan atomik saatler sağlıyor. Yaklaşık 500 THz yani saniyede 500 trilyon kere tikleyen ibre olarak iterbiyum (Yb) atomunun kullanıldığı son teknoloji optik atomik saat, 2.1x10-16 kesinlik ile, evrenin bilinen yaşı boyunca şimdilik sadece 100 saniye kadar sapıyor. Atomik saat teknolojisindeki güncel hedef ise 14 milyar yılda 1 saniyelik sapma.

5.39x10-44 s olan Planck zamanı ile kıyaslandığında teorik kesinlik sınırına pratik olarak halen oldukça uzağız. Ancak bu derecede kesinlik, yerçekiminin uzay-zamanda yol açtığı değişimleri çok daha hassas olarak ölçmeye, karanlık madde, kara delikler ve derin uzayla ilgili araştırmaları yeni boyutlara taşımaya yetiyor.

26 Eylül 2019 Perşembe

Tersine nedensellik

Heisenberg Kesinsizilik ilkesine göre evrendeki en kesin bilgi kümesi (momentum ve konum veya enerji ve zaman vb.) bile en az Planck sabiti kadar kesinsizlik içermektedir. Türkçe'de bu ilkeye çoğu zaman belirsizlik ilkesi denilmektedir. Ancak bunu belirlenimsizlik ile karıştırmamak gerekir.

Kuantum evreninin doğası gereği bir mininum kesinlik birimi içermesi, bu evrenin indeterministik davranabileceği şeklinde yorumlara neden olabilmektedir. Gözlemciye indeterministik görünen olaylar gerçekten öyle midir? Sebebini bilemediğimiz sonuçlar gözlememiz evrenin nedenselliğe aykırı davrandığını gösterir mi? 

Işık hızının aşılamayacağı düşünülen evrende, nedensellik ilkesi tek yönlü zaman okuyla işliyor gibi görünmektedir. Ancak "Işık hızında duran zaman" yazımda bahsettiğim gibi ışık hızını aşan nicemler (takyon) ile tersine dönen zaman oku nedensellik ilkesini de etkileyebilir. Bu durumda gelecekteki bir sonucun şimdiki sebebi etkilemesi mümkün olabilir mi?

Geçmiş değiştirilemez görünse de, gelecekteki bir takyonik nicemin sebep olacağı şimdiki sonuçlar, zaman ilerledikçe geçmişte ki sebepler olarak algınmaya devam edecektir. Geçmişteki sebebini bulamadığımız sonuçların sebebini belki de gelecekte aramalıyız. Seçimler ve sonuçlar sadece geçmişteki sebeplerden değil gelecekteki sebeplerden de kaynaklanıyor olabilir.

Yaratıcı muğlaklık

Değişime ve harekete direnen, durgun hale gelen inançlarını sorguluyor musun? Kendi doğrularını sorgulaman, bunları kabul etmenden daha kolay olsun. [Kuantum Determinizme Giriş - Başlangıç:7]

Deneyle kanıtlanamayacak olguları, çeşitli dogmaları ve asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri mutlak hakikat olarak kabul eden, bunları inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa dogmatizm denir. Dogmatizmin olduğu yerde yaratıcı, hür ve özgün düşünmeye yer yoktur. Şartlanmış mantığımızı yıktık, bunun pratiğini kazandık mı, düşünmeye başladık demektir. Düşüncelerimiz belirlenimci yaratışımızın başlangıcıdır. İnançlarımız ancak geçici kabuller olarak değişime tabi oldukları sürece yaratıcı düşüncemize katkıda bulunabilirler. Bunun için, değişime ve harekete direnen, durgun hale gelen inançlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.

Evde, okulda, işte, başkalarının doğrularının dayatıldığı ortamlarda, bu başkalarına kendi doğrularını sorgulatma cesaretini gösterebiliyor muyuz? Ya da kendi doğrularımızı bilimsel delillerle savunabiliyor muyuz?

Sistem bizi sorgulayıp, düşünüp, tartışarak ve araştırarak doğruya ulaşmamızı değil, hazır olan cevaplardan doğru olanı seçmemiz gerektiği şeklinde şartlandırıyor. Hiç vakit kaybetmeden hazır olanlardan seçmeye şartlanmış vatandaşlardan, tüm şıklar yanlış da olsa yeni bir şık yaratmayı değil, yanlış da olsa sorgulamadan şartlanmışlığını kabul etmesini bekleyebiliriz. Çok insanın doğru bildiği yanlışlarla dolu bir dünyada, hazır olan cevapların doğruluğundan ne kadar emin olabiliriz?

Özellikle internet üzerinden ışık hızında yayılmakta olan bilgi kirliliğinden kendimizi ve sosyal çevremizi temiz tutabiliyor muyuz? Kesin bilgi yayalım denilen bilginin kesinliğini araştırıyor muyuz? Yoksa bilgi kirliliğine kendi ellerimizle katkıda mı bulunuyoruz? Oysaki kesinlik ile doğruluk arasındaki farkı bildiğimizde, defalarca aynı şekilde tekrarlanan bilginin kesin olabileceğini ancak doğru olmayabileceğini farkediriz. Ayrıca bilimsel kanıta dayalı 6 doğru bilgi ile kalibre edilmiş doğrusallığın içinde yer alan 7. bilginin doğruluğunda bile belli bir hata payı olacaktır.

8 Mart 2019 Cuma

Yapay zekadan doğal tanrıya...

Yapay zekaya, tekilliğini test etmek için sormuşlar:
"İnsanın yarattığı en değerli varlık nedir?" diye.
Kendisi olduğunu düşünmüş ve "Tanrı" demiş.


11 Mayıs 2013 Cumartesi

Doğum ve ölüm döngüsü

Evrende var olanların form değiştirmesini ve geri dönüşmesini ölüm ve doğum olarak adlandırıyoruz. Kuruyup dökülen tohumlarından yeniden filizlenen çiçeklere, patlayarak ölen yıldızların küllerinden doğan gezegenlere kadar doğum ve ölüm döngüsü baktığımız her yerdedir.

Evrenin kendisinin de büyük patlama ile doğumu olduğu gibi ölümü de olabilir. Hızlanarak genişleyen evrenimiz giderek soğuyarak mutlak sıfıra (0K=-273.15C) ulaşırsa ısı enerjisi ölecek fakat kuantum mekaniksel olarak kararlı durumdaki sıfır nokta enerjisi yaşamaya devam edecektir.

Diğer yandan termodinamiğin 1. yasası - enerjinin korunumu ilkesine göre enerji nasıl yoktan var edilip, varken yok edilemiyorsa basitçe E=mc2 ifadesiyle birbirine dönüşen evrenin toplam madde ve enerjisi de yok olamaz. Bu da aslında tümel varlığın hem doğumsuz hemde ölümsüz olması demektir. Varlığın değişim - dönüşümündeki süreklilikte bunun bir göstergesidir.

6 Nisan 2013 Cumartesi

Hareket-zaman sürekliliği

Hareketsizlik ve denge makroskopik dünyada sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Ancak parçacıkların dalgalar gibi yaşadığı kuantum dünyasında durum bunun tersidir.

Termodinamiğin 3. yasasına göre sıcaklık mutlak sıfıra yaklaştıkça bütün hareketler sıfıra yaklaşır. Ancak yaşadığımız evrende mutlak sıfıra (-273.15C) ulaşmak mümkün değildir. Bunun sebebi, bütün hareketler dursa bile kristal olmayan maddelerin moleküler dizilimlerinin farklı (kusurlu) olmasından kaynaklanan bir düzensizliğin hala mevcut olmasıdır. Bu da hareketsizliğin oluşamayacağını gösterir.

Eğer hareketsizlik mümkün olsaydı, zamansızlık söz konusu olurdu. Çünkü zaman, harekete bağımlı bir değişkendir. Zaman algısını ve ölçeğini oluşturmamızı sağlayan tekrar eden döngüsel hareketlerdir. Dünyanın döngüsel hareketleri, günleri ve mevsimleri; saat sarkacının periyodik salınımı saniyeyi ölçeklendirmemizi sağlar. Diğer yandan biyolojik döngülerimizde kendi içimizdeki saati - zamanı oluşturur.

Makroskopik hareketimizin son bulmasıyla makroskopik zamanımızda sona erer ve makroskopik dünyada ölmüş sayılırız. Beynimizin hareketimiz üzerindeki kontrolü devreden çıkmıştır. Fakat mikroskopik düzeyde içimizdeki hareket, değişim ve dönüşüm devam eder.

Makroskopik başlangıcımız doğumumuzdur, ya mikroskopik başlangıcımız? Eğer hareketin sonu yoksa zamanın sonu var mıdır? Zamanın sonu yoksa başlangıcı var mıdır? Ya sonucu olmayan bir neden?

4 Aralık 2012 Salı

Ya diğer olasılıklar?

Mükemmel olamayacak kadar göreli ve değişkendir varlıklar. Küçük sapmalar yüzünden senlerden ve onlardan olmasaydı, başkalarından olurdu. [Kuantum Determinizme Giriş - Başlangıç:6]

Mükemmel değiliz. Kusurluyuz hepimiz. Doğal olan kusurluluk aslında. Maddenin en temel yapıtaşlarından en kompleks yaşam formlarına doğru doğadaki çeşitliliğin gelişimini kusurlara borçluyuz.

Bir varlığa mükemmellik atfetmek onun nihai gelişimini tamamladığını ve bundan sonra değişmeyeceğini söylemektir. Oysa Efesli Herakleitos'un vardığı farkındalık üzere değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.

Varlığını çok çok küçük bir olasılığa dayandıranlar, çok ince bir hesapla ve hassas bir ayarla tasarlandıklarını düşünerek kendilerini çok özel zannederler. Oysaki onca olasılıktan sadece biri olarak diğer olasılıklardan daha özel değildirler. Kendisi şu andaki gibi var olmayacak diye diğer olasılıklarda yaşamın ve hatta evrenin var olamayacak mükemmellikte olduğunu öne sürerler.

Belkide en başından belliydi böyle olacağımız ama başlangıç koşulları azıcık farklı olsaydı bambaşka kanunlarla bambaşka bir evrende bambaşka bir yaşam formu olamazmıydık?

Dövüş Kulübü filminde Tyler Durden'ın dediği gibi: "Sizler özel değilsiniz, sizler güzel ya da eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz, sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz!"

28 Ekim 2011 Cuma

Işık hızında duran zaman

Işık hızına ulaşmanın ya da ışık hızını geçmenin pratik olarak mümkün olup olmadığını denemeden bilemeyiz. Pratik olarak deneyemesek bile düşünce deneyi yapmakta her zaman özgürüz.
 
Önce pratik olarak gözleyebildiğimiz bir örnekten başlayayım; nükleer reaktörlerdeki suda saçılan elektronun hızı, ışığın sudaki bağıl hızını geçtiğinde, uçağın ses duvarını geçmesi gibi elektronda ışık duvarını geçer. Reaktör kalbinden dışarıya doğru saçılan elektronlar maviye kayma dediğimiz doppler etkisini oluşturur. Bu etkiye Çerenkov Işıması denir.

Düşünce deneyime gelince; ışık hızında giden bir gemide yakılan lambanın ışığı, güvertedeki gözlemcinin gözune erişmez çünkü o da ışık hızında gitmektedir. Gemi ışık hızına ulaştığı anda, gözlemci için görüntü donar ve gözlemci zaman durdu zanneder.

Gemi ışık hızını aştığındaysa artık geçtiği yerlerden yani arkasından - geçmişten gemideki gözlemciye ışık - bilgi gelmemektedir. Sadece gideceği yönden, önden - gelecekten ışık - bilgi gelmektedir. Oysaki insan sadece geçmişi bilebilir denir. Ancak geçmişten gelen bilgileri, içinde bulunduğu uzay - zaman sisteminin deterministik modeline yerleştirerek gelecekle ilgili öngörülerde bulunabilir. Işık hızını geçen gemideyse deterministik zaman oku tersine dönmüştür. Gözlemcimiz geçmişi ancak gelecekten gelen bilgilerle tahmin edebilir hale gelmiştir.

Dünya tayfasının gemisi evrense ve insanlar zamanın aktığını görebiliyorsa o zaman evrenimizin genişleme hızı ışık hızından yavaştır diyebiliriz. Fakat 2011 Nobel Fizik Ödülü sahipleri sayesinde artık biliyoruz ki evren artan bir hızla genişlemekte. Peki bu hız ışık hızına erişebilir mi?

CERN'de (Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi) evrenin sırlarını çözmek üzere deneyler yapan bilim adamları, maddeyi ışık hızında çarpıştırarak, temel yapıştaşlarında saklı bilgiye ulaşmak için çalışıyorlar. Maddenin sırrını çözmeye çalışan insanoğlu, maddeden oluşan evrenin sırlarına her geçen gün bir qubit daha vakıf oluyor.

26 Haziran 2011 Pazar

Kuzuların diyalektiği

hem kurtum ben, hem kuzu
sürü halinde kurtla kuzu
kuzu içinde kurt, kurt içinde kuzu
sürüden ayrılanı kurt kapar, kuzu
madem ki düzen bu,
ne kurtum ben, ne kuzu

3 Mayıs 2011 Salı

Tanrı zar atmaz

Raslantı sandığın olaylar henüz kaynağını açıklayabileceğin akla ve bilgiye ulaşamadığın için nedensellik  zincirini belirleyemediğin olaylardır. [Kuantum Determinizme Giriş - Başlangıç:2]

Einstein, "Tanrı zar atmaz" diyerek tesadüflerin sadece bilgi ve idrak eksikliğine dayalı olduğunu, görünen belirsizliğin ardında kesinlikle yasalara bağlı, bilimin henüz keşfedemediği bir düzen olduğunu savunmuştur.

"Ben inanmayan koyu bir dindarım. Hiçbir özel yeteneğim yok. Sadece ölesiye meraklıyım." diyen mistik dahi için bilim adamlığı, ulaşılacak bir yer değil, bitmek bilmeyen bir merak içinde yürünecek yoldur.

Çağın ötesine geçebilen bilim insanları da belli kabullerle yola çıkarlar fakat hiçbir şeye körü körüne inanmazlar. Gizemli kapıları aralarlar ve alışılmış kalıpların dışına çıkarlar. Sebep sonuç ilişkilerinin detaylı analiziyle sistematiği anlamaya çalışırken, ayrı ayrı parçaların bilgisine hakim olup bunları birleştirerek büyük resmi görmeyi başarırlar.

15 Nisan 2011 Cuma

Schrödinger'in çomağı Ψ

Şu anda senden çıkan düşünce ve fiil her neyse bir sonraki aşamada onun sonucunu yaşarsın. İyi sonuçlar için iyi başlangıçlar gerekir ve herşey düşünceyle başlar. Öyleyse iyi düşünmelisin. [Kuantum Determinizme Giriş - Başlangıç:4]

Bugün vardığımız sonucu anlamak için başlangıca ve sınırlara bakmak, değiştirmek içinse yeni başlangıçlar pertürbe etmek gerekir. Pertürbe etmek matematiksel bir terim ve tam Türkçe karsılığını bulmak zor ama ben buna çomak sokmak demek istiyorum. Çomak sokmak deyince aklıma Cem Karaca'nın "Islak Islak" şarkısı geliyor...

Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım
Ben feleğin tekerine çomak sokarım

26 Ekim 2010 Salı

Modern İnisiyasyon

Size sırrın ne olduğunu söyleyemem ama nasıl çözuleceğini söyleyebilirim. Böylelikle merak eden herkes kendi sırrını kendi çözme yoluna gidebilir.

Mitlerde (efsane, destan) farklı sembol ve motiflerle benzer şeyler aktarılmaya çalışılmıştır. Sembolik ifadelerin altında derin anlamlar yatar. Bu anlamlar katman katmandır. İlk katmandaki üstü kapalı anlatımlar ilk bakışta insana masal gibi gelir. Sonraki katmanlardaki anlamların açılması felsefi vizyon ve evrensel merakla canlı ve cansız modern doğa bilimlerine hakim olup, sembollerin altında yatan anlamların düşünülmesine bağlıdır. Katmanlar arasında ilerleyebilmek için gerekli dil bilgisiyle çeşitli ve orjinal kaynaklardan okumaya, idraki zorlamaya ve daha derin için sığ olan anlamı terketmeye ihtiyaç vardır.

Kaynak Gösterimi

Karaaslan, A. Kuday, "Yayın Tarihi", "Yayın Başlığı", Kuantum Determinizm Yayınları, http://kudizm.blogspot.com